Üçü bir arada: Tarih, Bilim, Doğa

Houston’a gelen  bilim ve doğa meraklılarının muhakkak gezmesi gereken yerlerden birisi de, Houston Doğa Bilimleri Müzesi (Houston Museum of Natural Science).

Daha önceki gezilerimizi genelde yurtta kalanlar kendi aramızda organize ediyorduk. Ama Doğa Bilimleri Müzesi’ne yaptığımız geziyi dil okulumuz olan “GLS” düzenledi. Bu yüzden epey kalabalık bir grupla müzeyi gezmeye gittik.

Müze binası 3 kattan oluşuyor. Ben gezme sıramıza göre değil, katlara göre anlatacağım. En alt kattan başlamak yerine en üst kattan başlayarak anlatmak istiyorum. En üst katta gelişmiş eski medeniyetlerin kalıntıları sergileniyor.

İlk bölüm, eski Mısır Medeniyeti hakkındaydı. Stargate dizisinin bütün sezonlarını  izlediğim için, Eski Mısır hakkında az çok bir bilgim vardı. Burada o bilgilerimi somutlaştırmış oldum. İlk defa bir mumyayı yakından gördüm.  Daha sonra,  çok gelişmiş teknolojiye sahip olduklarına inandığım Aztek ve Mayalar’dan günümüze kalan  eserleri içeren kısıma geçtik. İlgi alanlarımdan dolayı, gezmekten  en çok zevk aldığım kat burası oldu. Bu medeniyetler dışında Eski Moo’lar ve Kızıldereli topluluklarından da motifler bulunmaktaydı. Bu kısımdan çıkarken içeride fotoğraf çekmek yasaktır yazısını gördük. Ama her şey için çok geçti artık. 🙂

2.katta ise doldurulmuş hayvanlar karşıladı bizi. Bazı hayvanlar aynı canlı gibiydi. Bu bölümün hakkını vermek lazım, ilgililer gerçekten büyük emek vermişler. Gezimiz daha  sonra aynı katta, rengarenk minerallerin ve mücevherlerin bulunduğu sergi ile devam etti. Bu katta ayrıca deniz ürünleri sergisi de vardı ama  pek fazla ilgimi çekmedi.

Müzenin giriş katında  ise enerji formları hakkında, çok iyi organize edilmiş  bir bölüm var. Burada fosil kaynaklı yakıtlar ve alternatif enerji kaynakları güzel maketlerle anlatılıyor. Bu bölümde ayrıca yerin 2000 metre altına götürdüğünü iddia eden bir simulatör bulunuyor.6-7 arkadaş bindik, ekranda bazı görüntüler çıkmaya ve cihaz hareket eder gibi sallanmaya başladı. Bir an acaba gerçek mi sorusu kafamızda canlandı. 🙂 Ama adının simülatör olduğunu hatırladık ve üstelik yerin 2000 metre altında cep telefonları çekiyordu!

Giriş katta ayrıca,  dinazor kemiklerinden ve fosillerden oluşan tarih öncesi çağları anlatan bir bölüm de var. Devasa dinazor iskeletlerine dokununca plastik olduklarını farkettik. Bu da insanın o atmosferin içine girmesine engel oluyor. Ne olursa olsun çok güzel bir müzeydi ve ufkumuzun açılmasında yardımı dokundu. Malesef  güzel Türkiye’mizde böyle müzeler bulunmuyor.